15 Aralık 2015 Salı

Hızlı kış günleri (Emre'den)

Hızlı ve epey yoğun zamanlardan geçtiğimiz şu günlerde, burada olan bitene dair güncelleme yapma istek ve ihtiyacı duydum.

Öncelikle, kısa bir süre için de olsa arkayı beşledik efendim. Begüm'ün geçenlerde yazdığı üzere, Mustafa'mız (Birbilen) Aralık ayını geçirmek üzere bizle. Bu süreçte hem kırsal hayatı hem de topluluk hayatını deneyimliyor. <Mustafa'm, gitmeden buraya bir yazı çaksan ve burada yaşayıp ettiğini, hissiyatını kendi cümlelerinle paylaşsan ne güzel olur, hımm?> Burcu ve benim zaten çok sevdiğimiz bir arkadaşımız olup Gülengül ve Begüm'le de pek seviştiler. Ayrıca 3 kadın - 1 erkekten mütevellit topluluğumuza bir miktar denge gelmiş oldu. Gayet hoşnutum/hoşnutuz bu durumdan. Ay sonuna doğru Mustafa gidecek ve yine 3-1'e düşeceğiz ama olsun. İlerleyen zamanlar neler gösterecek kim bilir...

Bu taraflara gelmeye, yerleşmeye başlayanların sayısı da artmaya devam ediyor. Sadece son bir ayda Dalyan'a veya Çandır'a gelen veya gelmeye ciddi olarak niyetlenen, sırf bizim bildiğimiz üç dört hane daha oluştu. Çok açık ki şehirlerin ve sistemin içindeki debdebede daha fazla çırpınmak istemeyip bunun için harekete geçebilenlerin sayısında ciddi bir artış var. Darısı, sevip de kavuşamayan diğer dostların başına.

Dalyan'da, yeni gelenlerin de heyecanı ve Begüm'ün çağrısı ile güzel bir toplaşma yaptık birkaç hafta önce. Kimileri için birbirini tanıma, kimileri için biraz daha kaynaşma fırsatı oldu. Ayrıca kışa dair niyetlerimizi ve yapmak istediklerimizi paylaştık. Müzik toplaşmaları, film izlemeler, oyun oynamalar, dikiş atölyeleri vs. Pek keyifli, bir o kadar da verimli bir buluşma oldu. Ayrıca çaktırmadan, bizi misafir eden Smyrna Cafe'yi işleten Büşra'nın doğum gününü kutladık.


Bu toplaşma, harika bir şeye de vesile oldu. Ne zamandır aklımda olan, birkaç ay önce ön çağrısını yaptığım ama ciddi adım atmaktan imtina ettiğim oyun ve -ucundan kıyısından- doğaçlama tiyatro çalışmaları için de ivmelendik. Bayramiç'ten birkaç günlüğüne Dalyan'a gelen arkadaşımız Kazım "Oyun oynamak, eğlenmek istiyorum; birkaç günüm daha var burada" deyince, hiç düşünmeden "Tamam," dedim "sen gitmeden, yarın yapalım bu işi!". Ertesi gün değil ama ondan sonraki gün ilk toplaşmamızı (bir nevi pilot çalışma) gerçekleştirdik ve pek keyifli geçti ve her hafta devam etmeye karar verdik. Dünse ikinci çalışmamızı (aslında resmi <!>olarak ilk çalışma), iki yeni katılımcıyla gerçekleştirdik. 




Ayrıca hayatta sadece severek yaptığım şeylerden ve mümkün olan her koşulda armağan ekonomisi ile paraya erişme niyetim doğrultusunda burada da bir taş koymuş oldum ve dünkü çalışma sonrasında armağan sandığımı ortaya koydum ve isteyenler istediği miktarı bana ilettiler.

Bu sandığı, 2,5 yıl önce Begüm'le Antalya'da gerçekleştirdiğimiz Armağan Atölyesi - 101 atölyesinde biri hediye etmişti ve ilk kez dün kullanıldı. Zira kendisi uzun zamandır Alanya'da bekliyordu, annemler gelirken getirdiler.


Böylece kurumsal hayattan ayrıldığım 2012 Temmuz sonrasında yeni bir yoldan daha paraya ulaşmış oldum. Bugüne kadar -şimdilik hiçbiri geçimlik olmasa da- ekmek yaparak, kitap düzeltisi yaparak, yürüyüş yaptırarak, atölyelerle ve yazıp çizdiklerim vasıtasıyla -ve hemen hemen tamamiyle- armağan ekonomisi çerçevesinde paraya erişmişliğim vardı. Dostlara oyun oynattığım ve becerebildiğimce kendimi ve onları doğaçlama tiyatro içine çekmeye çalıştığım bu çalışma da bu kervana eklenmiş oldu. Ne mutlu!



3 yıl önce bu beş-altı maddenin hiçbiri ile para kazanmak aklımın ucundan bile geçmezdi ama bu yollara girince yeni yeni armağanlarla ve ilgi alanlarıyla karşılaşmamak mümkün değil. "Para işini nasıl çözecez"cilere duyurulur. Biraz sabır, biraz da hayata güven...


Başka neler oluyor... Haftada bir (genelde Pazartesi günleri) çemberliyoruz, dostların ziyaretleri devam ediyor. İki hafta sonra Tangala Proje Platformu'nda Buket'in ev sahipliğinde bir toplaşma organize ediyoruz. Begüm etkinlik detaylarını Buket'le kararlaştırdı ve bugün itibariyle duyurulara başladık. Bu buluşmada, Marmaris-Datça ve Kaş-Kalkan arasındaki "yeni köylüler"in bir araya gelmesini sağlayacağız. Buradan ne gibi çıktılar çıkacağını bilmiyoruz ve hemen her konuda olduğu gibi bunda da akış hazretlerine güveniyoruz.

Burcu, Begüm, Gülengül, Mustafa ve ben... Hepimiz afiyetteyiz, keyifliyiz. Birlikte yaşamak elbette ki çok kolay bir şey değil. Sürtüşmeler, yanlış anlaşılmalar, tetiklenmeler her daim olabiliyor. Bunları, çemberlerde ve bazen de birebir sohbetlerde dile getirerek çözümlemelere ulaşmaya çalışıyoruz ve galiba çoğunlukla başarılı olabiliyoruz. Ama benim için, ortaya çıkan sıkıntılardan çok daha fazla artısı var bu şekilde yaşamanın. İşler çok daha hızla ve kendiliğinden akıyor, her an sohbet edebilecek birileri etrafımda (bu, bazen de boğucu olabiliyor, kabul), maddi-manevi dayanışma halimiz her daim mevcut vs vs. İyiyim yani. ((:

Başka... Yakın çevrede ziyaret etmek istediğim ama çoklukla ertelediğim dostlar, yerler var; bu yıl bitmeden bu ziyaretleri gerçekleştireceğim (çoğunu yalnız, azını Burcu'yla, Gülengül'le vs.) Geçen hafta Filiz'e gittik, yarın Fethiye ve Kayaköy'deki dostları görmek üzere birkaç günlüğüne yola düşüyorum. Haftaya muhtemelen Köyceğiz'e ve galiba yine Fethiye'ye gidiş olacak. Sonraki hafta, zaten bahsettiğim Güneybatı Buluşması var.

Hımmm köysel işleri atladım. Öne çıkan görece iki büyük işten birincisi, zeytin toplamak oldu. Köyde çok sevdiğimiz bir Mehmet Amcamız ve Hatice Teyzemiz var. Bizi, nerdeyse kendi oğulları-kızları veya torunları gibi seviyorlar diyeyim. Geçenlerde annemleri de götürdük mesela onlara, Hatice Teyze "Herkesi seviyoruz ama bunları başka seviyoruz." dedi. İşte onlar bir yerdeki zeytinliklerine bizi atadılar. Yani dediler ki "Burası sizin, toplayın istediğiniz gibi. İster sofralık yapın, ister yağını sıktırın." Biz de birkaç günlük çalışma sonrasında dört çuval kadar zeytin topladık. Yine Mehmet Amcalar vasıtasıyla sıktırdık. Onlar zeytinlerini sıktırmaya götürürken bizimkileri de götürdüler yani. Ve sonuç olarak iki tenekeye yakın (yaklaşık 35 litre) zeytinyağımız oldu ve şu anda dinleniyor. Kendi ellerimizle yağımızı çıkarmamız harika oldu.



Üstteki fotoğrafta, ağaçtan indiren zeytinlerin dalını, yaprağını ayıklıyoruz. Ben, o günlerde bizi ziyarete
gelen Hira ve bir günlüğüne bize yardıma gelen Mehmet Amca... Alttakinde ise, nasıl bir manzara eşliğinde zeytin topladığımızı görüyorsunuz.

Diğer önemli işimiz ise odun işi. Bu yörede yılda üç gün, kendiliğinden düşmüş olan ağaçları kesip biçip evlerine götürmeleri için köylüye izin var. Biz de dolaylı olarak bu haktan yararlanıyoruz. Komşumuz Cevcet (esas adı Cevdet ama herkes "Cevcet" diyor) Abilerin ciddi desteğiyle bu işi de kotarmaya çalışıyoruz. Bir ay kadar önce, burada Gülengül yalnızken bir tur odun getirmek gerekti ve Dalyan'dan koşup gelen Kenan sayesinde o partiyi atlatmış olduk. İkinci tur içinse, iki gün önce -yine Kenan ve bu sefer ben- birkaç saat çalıştık; şimdi birkaç saatlik iş daha var. Bu yazıyı yazdıktan sonra ormana gideceğim. Görev: Epey yoğun bir orman alanında Cevcet Abi'nin kesmiş olduğu kütüklerin kalanını 50 metre aşağıdaki yürüyüş patikasına indireceğiz, oradan el arabasıyla traktörün alabileceği bir yere götüreceğiz. Oradan da yine Cevcet Abi'nin desteğiyle, traktörle bunları bizim bahçemize getireceğiz.

Son olarak... Bir ara daha sık izliyorduk ama yine, ara ara akşamları film izliyoruz. Bir hafta kadar önce izlediğimiz Whiplash'a öldük, bittik. Bunu yazmadan geçemedim. İzlemeyenlere coşkuyla öneririm!! Uzun zamandır izlediğim en etkileyici film idi. Hatta belki de evde izlerken bu kadar çok etkilendiğim "en" film olabilir.

Görünen o ki bu kış, kış uykusu yok. Nerde o eski kışlar...

Neyse çok uzattım ve akşama az kaldı. 

Oduna gidiyorum, dönücem.