7 Temmuz 2014 Pazartesi

topluluğun oluşması ve ilk haftalar...

E o zaman ikinci yazı gelsin hemen. Öncelikle bir araya gelme sürecimizden birkaç cümleyle bahsedeyim mi?

Begüm, zaten uzunca bir süredir Dalyan ve Çandır'da yaşayan bir insan, yani her ikisinde de yaşamış zaman zaman. Ve en son, 1 yılı biraz aşkın bir süre önce şu anda birlikte yaşadığımız evi tutar. Yaz aylarının koşuşturması sürerken, kısa bir süre önce bu köye yerleşmiş olan Bülent bir kaza geçirir ve ameliyat vs. için İstanbul'a gitmesi gerekir. Bu arada evini boşaltması gerekince Begüm evini açar ve Bülent'in bir arkadaşı eşyalarını Begüm'ün evine getirir. Nekahat döneminin sonrasında kendisi de buraya gelir. Yaz aylarına doğru da artık göçebe hayattan fazlaca yorulmuş olan ve köklenecek yer arayan Burcu ve Emre'nin de gelmesiyle topluluk oluşmuş olur.

Bu arada buraya gelme niyetim(iz) bir süredir gündemdeydi ama esas karar veriş bir anda oldu. Ben "yorgunum da yorgunum" deyip duruken 18 ya da 19 Mayıs'ta Burcu ve Begüm'ün "o zaman daha neyi bekliyorsun?" demeleri ile titreyip kendime geldim ve 27 Mayıs'ta buradaydım.

Lafı uzatmadan ilk günlerden bahsedeyim şimdi de biraz:

27 Mayıs Salı günü Umman'la İzmir'den yola düştük ve buraya geldik. Uzun bir aradan sonra "evim"e gelmiştim yani, benim için büyük bir olaydı. Fiziken ve daha çok ruhen çok yorgun hissettiğim için bir süre hiçbir yere gitmemeye fena halde niyetliydim (ne mutlu ki 41 gündür aralıksız buradayım). Onu diyordum, 27 Mayıs'ta buraya geldim ve göçebe günler resmi olarak sona erdi. Geldiğimizin ertesi günü mini bir yolculuk yaptık ve o bile zor geldi, en azından gitmeden... Göcek'in bir köyünde yaşayan Gülengül'ü ziyaret ettik dördümüz (Begüm, Bülent, Umman ve ben). Keyifli bir gündü, hem uzun zamandır e-posta, telefon aracılığıyla tanıdığım, hatta kitabının düzeltisini yaptığım Gülengül'le nihayet yüz yüze gelmiş olduk.

Bir sonraki gün Scrabble çılgınlığımız başladı ve devam ediyor. Umman Scrabble'ı burada bırakarak bize nasıl bir iyilik yaptın, anlatamam. Oynayıp duru... Aynı gün ilk çemberimizi de gerçekleştirdik dördümüz. Uzun bir süre hiç kimsenin konuşmadığı, kelimelerden çok sessizliğin sesini dinlediğimiz bir çember oldu; güzeldi. Sonraki gün de Karia yolu üzerinden muhteşem bir orman yolundan Ekincik'e gittik ve denize girdik. Evde azıcık rakı vardı, Umman'la birer tek atıverdik o akşam.

Tabii böyle gün-gün devam edersem bitmez bu yazı, hızlanıyorum.

Bir iki gün sonra Umman gitti, ondan bir hafta kadar sonra da Burcu geldi ve ekip tamamlanmış oldu. Burcu gelene kadar Bülent'le arka tarafta bir bahçe oluşturmuş ve roka, dereotu, tere, maydanoz, domates, kabak, patlıcan, biber ektik-diktik. Bu arada ekmeğimizi yapmaya da başladık tabii.

Biraz daha hızlanıyorum: Genel olarak günler yemek yaparak, yiyerek; ihtiyacımız olduğunda odun toplayarak; Scrabble ve diğer bir-iki oyun oynayarak; Bülent'le bir kaç kez masa tenisi oynayarak; iki-üç kere yürüyüş yapıp üstüne yüzerek ve kaybolduğumuz bir gün çok güzel bir koy keşfederek; çok sık olmamakla -ve sıklaştırmayı istemekle- birlikte çemberlere devam ederek -ki bir tanesini antik kent Kaunos'ta yaptık; Dalyan'a Çarşambaları çigong yapmaya, Cumartesileri ise pazara giderek; Burcu'yla hiç üşenmeyip buradan Dalyan'a oradan da Ortaca'ya gidip değirmeni bulup un alarak; ikide bir ve sürekli ve daimi mest olarak; sabahları çigong, yoga, titreme karışımı bir şeyler yaparak; dolunayda iskelede Burcu'nun dolunay iksirini içerek; 1 Temmuz'da Bülent'le kabotaj bayramı nedeniyle iskelede düzenlenen festivale giderek ve yağlı kazığa tırmanma ve diğer yarışmaları izleyerek; arkadaşımız Mesut'un ve sonrasında sipariş ettiğimiz kerestelerin gelmesiyle bahçeye iki adet köşk (platform) yaparak; komşunun odunlarına yardım ederken ayak parmağıma odun düşürerek (17-18 gün oldu, anca normale dönüyor); film izleyerek, Black Mirror izleyerek; biraz kitap okuyarak, biraz da yazarak geçti/geçiyor.

Burada hayat çok keyifli, bahçeye ektiklerimiz de çiçek açıp duruyor, ayrıca bir kabak kocaman oldu (nedense başka kabak yok piyasada) ve biberler de hızlandı bugünlerde. Ayrıca iki haftadır rokaya doyduk... Domateslerden ve patlıcanlardan atılım bekliyorum bir an önce.

Bu arada Haziran ortasında Begüm, sonunda Burcu, Temmuz başında (geçen Çarşamba) da Bülent gitti ve o günden beri yalnızım. Daha doğrusu Çarşamba günü buraya ilk kez arkadaşlarım geldi (Esra, Deniz, Mahir ve Günnur) ve Günnur haricindekiler bir gün kaldılar, dolayısıyla Perşembe'den beri yalnızım ((: Bugün öğleden sonra Begüm burada olacak, yarın ise yeni misafirimiz Derya geliyor. Koş Derya!!

İlk günleri çok hızlı geçmiş oldum ama ara ara dönüp o günlere dair bir şeyler anlatacağım. En azından buradaki hayatımızdan ve iletişimimizden, kendiliğinden akan iş bölümünden falan bahsetmek istiyorum.



6 Temmuz 2014 Pazar

Yeni bir hayat denemesi: "Çandır candır!"

Çok heyecanlıyım, zira şimdilik Çandır candır! adını vermiş olduğum blogu açtım ve an itibariyle de ilk yazıyı yazmaya koyuldum.

Bildiğiniz ya da bilmediğiniz üzere göçebe günler sona erdi ve Köyceğiz'in Çandır köyünde hayatın yeni bir aşamasına adım attım, daha doğrusu attık. Burcu, Bülent ve Begüm (3B diye bahsedeyim en iyisi) ile burada yaşıyoruz artık, belirsiz bir süreliğine. Topluluk da topluluk, doğal hayat da doğal hayat derken 27 Mayıs'ta kendimi burada buldum, ne mutlu ki!..

Geldiğim günden ve özellikle göçebe günler'e noktayı koyduğumu ilan ettiğimden beri bu blogu açmayı düşünüyordum (düşünüyorduk) ama bir türlü kimse el atmadı bu işe. Bülent zaten çok yazan bir adam değil anladığım kadarıyla (ya da bana öyle geliyor belki), Burcu yazışkan bir insan olmakla birlikte bir süredir okuyucularını üzüyor, Begüm ise bilgisayarda yazmaya çok alışık olmadığından ya da çok sevmediğinden yine el yazısı ile kitapçık yazıyor, dolayısıyla iş başa düştü. Gerçi ben de geldiğim günden beri, üç beş gün öncesine kadar, buradaki hayata o kadar konsantreydim ki yazayım, çizeyim, paylaşayım kafasından çok uzaktım. Bugün bir şeyler dank dunk etmeye başladı kafamda ve anladım ki gün bugün!

Blogu ben açtım ama 3B'ye de yazar olmaları için davet gönderdim. Böylece Çandır ekibinden her birinin yazabileceği bir blog olacak bu. İsim değişebilir, aynı da kalabilir, bilmiyorum; önerisi olan varsa buyursun.

Bu blogun ve diğer bloglarımın -benim için- iki tane ana var oluş amacı var: Birincisi, yazdıkça kendime bakma şansı buluyorum; hem şu anda nasıl olduğumu ve ne hissettiğime bakma şansı, hem de balık hafızamdan mütevellit yazmazsam unutacak olduğum yaptığım-ettiğim-yaşadığım olayları hatırlayabilme fırsatı sunuyor bana ve blog motivasyonu olmadığı müddetçe kolay kolay yazamıyorum. İkincisi ise, neredeyse var oluş amacım haline gelen ilham verme, yeni bir dünyanın kapısını daha fazla kişiye açma isteğim. İşimden ayrıldığımdan ve yollara düştüğümden beri başka bir dünyayı yaşamaya başladım, yepyeni fikirler ve hislerle doldum, çok güzel insanlarla tanıştım. Hayatım tamamen değişti! Mevcut dünyanın plastikliğinde çırpınan kimselere de aslında çıkışın çok uzakta değil, burunlarının dibinde olduğunu göstermek istiyorum. Halinden memnun olanlara lafım yok ama hiç de memnun olmayan çoğunluğa virüs bulaştırmayı kendime ödev biliyorum, ne yapayım... Diğer bloglar bu anlamda işe yarıyor gibi görünüyor, bu da yarar umarım.

Şu anda evin verandasında oturmuş bu satırları yazarken çok ama çok huzurlu olduğumu, haddinden fazla iyi hissettiğimi paylaşmak istiyorum. 40 gündür buradayım (birkaç gündür yalnızım da) ve şimdiden bir sürü şey yaşadım, öğrendim. Yazacak mecra olmayınca sadece ajandama kısa kısa notlar aldım bu süreçte. Sanıyorum ki ilk iş, oradaki notlardan yola çıkıp bir veya birkaç yazı yazmak ve burada şimdiye kadar olan biteni paylaşmak olacaktır, sonrasında da devam ederim herhalde. 3B'ler ne yapar, yazar mı, ne yazar; hiç bilmiyorum. Beni de ilgilendirmez ayrıca. (gülücük) Ama blogun düzeni Burcu'nun ellerinden öper, di mi Burcu?

Ve Beta sürümü yayında!..