15 Eylül 2015 Salı

Çandır'da Yeni Dönem (Gülengül’den….)

Çandır topluluğuna katılalı bir haftayı geçti bile… Buraya, sıcağın halen hüküm sürdüğü günlerde gelmek, köyün yaz ayları hallerini de anlamama yaradı:) Gerçi, yöreyi de sıcağını da yirmi yıldır bilirim, buraya çok yakın bir köyde yaşıyordum. Aslında benim için değişik olan, ne köy hayatı ne de sıcaklar, büyük değişikliği tek başınalıktan topluluğa geçiş yaparak yaşıyorum.

Epey zamandır 3 kişi olarak yaşayan topluluğa katılmamla dinamik herkes için değişti doğal olarak. Bir yılı aşkın zamandır pek çok kez bir araya gelmiş kişiler olarak birbirimizi iyi tanıdığımızı düşünüyorum. Ancak yine de sayılı günü beraber geçirmek başka, birlikte yaşamak başka olur dedik ve deneme süresi koyduk kendimize. Test sürüşü güzel başladı, umarım geçtiğimiz dağlık bölgelerde zorlanmaz, sulak arazilerde su almayız. Hoş, sürüş biraz da bunlar demek değil midir? Zorlanmadan, ıslanmadan testi geçmekten bahsedebilir miyiz…

Yer değişimini en çok köpeğim Bozo yadırgadı. İlk iki günü epey kaygı dolu zamanlarla yaşadı ama sonra eski sakinliğine dönüş yaptı. Ev sahibimiz Güllü’lerin köpeği Arap’tan doğrusu çekiniyordum, kendi bölgesine yeni bir köpek kabul etmez diye korkuyordum, bereket Bozo’nun yaşının ileri olması(14 yaş) sorunu çok çabuk halletti:)) 

Burada hayat her zaman trafikli olmuştur, gelenler gidenler, kalanlar, uğrayanlar hiç eksik olmaz. Böylece yeni tanışıklıklarım da kendiliğinden olup duruveriyor:)) 

Arabalarını -bir dahaki yaza kadar- kullanmamız için topluluğumuza bırakan yüce gönüllü Günnur ve Tugay’a sık sık şükran duygularımızı yolluyoruz…alıyorlardır herhalde. Benim taşınmamdan sonra arabayla ilk icraatımız topluca Yuvarlakçay’a gidip mevsimin en sıcak gününü suyun üzerinde geçirmek oldu. Benim dışımda herkes soğuk akarsuya girmekten çekinmedi. O cenneti yaşamak, nefis yemek sonrası köşkte uyumak bana yetti:))



Evden 10 dakika yürüme mesafesindeki gölde akşamın gün batım renkleri eşliğinde yüzmeye gitmek de buranın güzelliklerinden biri.




Yumurta yemeyi çok seviyoruz, ama tavuklar sıcaktan yumurtlamayı azaltınca köyde ev ev yumurta arama turuna çıkmak farz oluyor. Böyle bir turda yeni doğmuş buzağı bir anda bonus olabiliyor. 



Bir odasına yerleştiğim küçük evin salonu Burcu’nun keçe atölyesi, geldiğimde sabunları hazırlıyordu, görüntünün güzelliğine dayanamadım ve henüz yünler ıslanmadan/keçeleşmeden fotoğrafladım. 



Şimdi yazı odasında blog için yazarken, herbirimizin yaratıcılığımızı besleyen yaşam yerimiz için şükrediyorum. Begüm birkaç gündür, Dalyan’da 35 kişilik bir grup için kolaylaştırıcı olarak çalışıyor, Emre yazı masasında bir yandan kitabını bastırmak üzere duyurular yaparken, diğer yandan blog yazıları yazıyor. Burcu her gün atölyede nice ürün yapıyor, iki gündür de yün boyamada yardıma gelen Kayaköy’den Yeşim bizimle. Dün beş güzel renk çıkardılar ortaya, çok hamaratlar çok:))



Benim de kendime dair bir heyecanım var tabii:)) Üç kitabımı e-kitap (şimdilik sadece PDF) biçiminde okura armağan edeceğim web sitemi bu günlerde gün yüzüne çıkarmak üzereyim. Bu duyuruyu hayatımın yeni döneminde topluluğum içinde yapmak istedim:)) Yakında arkadaşlarım sosyal medyada duyuracaklar…

Bizden son haberler böyle…


13 Eylül 2015 Pazar

Huzurlu Bir Köy (Begüm'den...)

Begüm'ün 13 Ağustos'ta yazdığı ve bana gönderdiği yazıyı; önce yollarda olduğum, sonra da ihmalkarlık ettiğim için ancak paylaşabiliyorum. Buyrunuz...
---------------------------------------------------------------

Bilenler biliyor cennet gibi bir köyde yaşıyoruz biz.
Ne ararsan var; ılıman iklim (gerçi şu bir ay çok sıcak
ama o kadar), her mevsim taze meyve, sebze. Narenciye
biter incir başlar, o biter üzüm, o biter nar. Zeytin genelde
gani, komşularda inek sütü, çökelek bol, tazecik doğal
yumurtalar. Bir taraf orman, diğer taraf göl, 15 dak. ötesi
deniz vs. vs. Hakikaten cennet...

Peki huzur var mı? 'Eh iyidir yine' diye düşünüyodum.
Yani birkaç kavgalı komşu,  işte miras kavgasından
birbirine düşmüş akraba filan her köyde olan şeyler...
Onun dışında kapıyı bacayı açık bırakırız, herkes birbirine
selâm verir, güleryüz her daim ortalıktadır.

Ta ki bize sakallı (siyah) bir erkek gelene kadar. Ya arkadaş
bu devleti (derinini de kendini de) tebrik ediyorum; ne
güzel korku, nefret salmış. Tam da ortalık karışık ya bu
çocuk nereliymiş yoksa pkk'lı mıymış. Töbe estafurullah...
 Zaten yakındaki bir köyün camisinde işidciler yakalanmış.
Efendim orman müdürlüğüne tehdit telefonu gelmiş 'ordaki
 dağları yakarız' diye. Her gece devriye geziyorlarmış şimdi.
Zaten 2 gündür tepemizde helikopterler de geziyor. Jandarma
botu da kanalda bir aşağı bir yukarı.

Hay (burda küfür yazasım geliyo da yazmıcam) bin kunduz.
Ya ne güzel yaşıyoduk arkadaş ne oldu cebine koyim?

Şöyle bir durum tabii ki sonuç olarak:
'Allah devletimize zeval vermesin,  bizi pkk'dan,
işid'den koruyo. Bak sıkıyönetim gibi ortalık e
lazım tabii ki. Sonra biz napardık elin teröristi
köye gelse.'

Pöfff cennet cennet dedik. Al sana cennet!!!
Not: Buraları çok seviyorum. Sinirim geçicidir ;)